TIMOCOPT %0.50 göz damlası 60 flakon Farmakolojik Özellikler

Timolol Maleat }

5.   FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLER

5.1. Farmakodinamik özellikler

Farmakoterapötik grup: Topikal oftalmik/Antiglokom ilaçları/Beta blokör ajanlar ATC-kodu: S01ED01

Timolol; anlamlı bir intrinsik sempatomimetik veya lokal anestetik (membran stabilize edici) faaliyete sahip olmayan, seçici olmayan bir P-adreneıjik blokerdir. Topikal olarak göze uygulandığında, aköz hümörün üretimini inhibe ederek hem yükselmiş hem de normal intraoküler basıncı azaltır.

Miyotiklerin aksine Timolol, göz bebeği boyutunda veya uyumunda çok az etkisi olan veya hiç etkisi olmayan intraoküler basıncı azaltır.

Timololün oküler uygulamasından sonra, intraoküler basınçtaki azalmanın başlaması, tek dozdan sonraki 30 dakika içinde tespit edilebilir. Maksimum etki genellikle bir ila üç saat içinde görülür ve tek dozun ardından, intraoküler basınçtaki anlamlı düşüş 24 saat süreyle korunabilir.

Sistemik emilim durumunda, ki bu mümkündür, Timolol maleat sonuçta ortaya çıkacak sistemik etkilerle (artmış hava yolu direnci, bradikardi, hipotansiyon vb.) birlikte vücudun başka bir yerinde beta-blokaj üretme kapasitesine sahiptir.

Pediatrik popülasvon:

Pediyatrik popülasyonda 12 haftaya kadar olan tedavilerde Timolol kullanımına ilişkin (%0.25, %0.5 günde iki kez bir damla) veri çok sınırlıdır. 12 gün ila 5 yaş arasındaki 105 çocuk ile (Timolol kullanan n=71) yürütülen küçük, çift kör, randomize, yayınlı çalışma; kısa süreli primer konjenital ve primer jüvenil glokom tedavisinde TimoloTün etkili olduğunu bir ölçüde gösteren kanıt sergilemiştir.

5.2. Farmakokinetik özellikler

Emilim

Göz içi uygulamadan sonra serum düzeyleri düşük ve her zaman tespit edilebilir değildir. Timolol, jel sulu çözelti ile karşılaştırıldığında düşük sistemik emilim ile ilişkilendirilmiştir. Dağılım:

Proteinlere bağlanması %10 ‘dan azdır. Aköz hümörde iyi dağılır.

Biyotransformasvon:

Bir oral dozun yaklaşık olarak% 50’si ilk geçiş metabolizmasına uğrar. Timolol genel olarak morfolino halkasının hidrolitik ayrılması yoluyla ve daha sonra oksidasyon ile metabolize olur. Debrisokinin zayıf metabolizör olan hastalarda plazma seviyeleri geniş metabolizörlerinkine kıyasla daha yüksektir.

Eliminasvon

Dozun yaklaşık% 20’si değişmeden idrarda görülür. Ve 2 üriner metabolit yaklaşık % 40 olarak hesaplanır. Diğer küçük metabolitler yaklaşık 10% 20% ile arası görülür.

Pediatrik popülasvon:

Yetişkin verisiyle hali hazırda teyit edilmiş şekilde, her bir göz damlasının %80’i, nazolakrimal sistemden geçer ve burada nazal mukoza, konjunktiva, nazolakrimal kanal, orofarenks ve bağırsak yoluyla sistemik dolaşıma hızlı bir şekilde absorbe olur veya gözyaşının taşmasıyla cilde absorbe olur. Çocuklardaki kan hacminin, yetişkinlere oranla daha az olması nedeniyle, daha yüksek bir dolaşım konsantrasyonu dikkate alınmalıdır. Buna ek olarak, yenidoğanların metabolik enzim yolları daha olgunlaşmamıştır ve bu da, eliminasyon yarılanma ömründe artışa ve advers olaylarda kötüleşmeye neden olabilir. Sınırlı veri, %0.25 sonrası çocuklardaki plazma timolol seviyelerinin, %0.5’ten sonra yetişkinlerdekini, özellikle bebeklerde büyük ölçüde aştığını göstermiştir ve bronkospazm ve bradikardi gibi yan etkilerin riskini arttırdığı varsayılmaktadır.

5.3. Klinik öncesi güvenlilik verileri

Sırasıyla bir ve iki yıl süren çalışmalarda tavşanlara ve köpeklere topikal olarak uygulanan ‘Timoptol’ ile hiçbir advers oküler etki gözlemlenmemiştir. İlacın oral LDşo’si dişi farelerde ve dişi sıçanlarda sırasıyla 1.190 ve 900 mg/kg’dır.

Karsinojenez, mutajenez, fertilitenin bozulması

Sıçanlarda iki yıllık oral timolol maleat çalışmasında, 300 mg/kg/gün uygulanan erkek sıçanlarda (önerilen maksimum insan oral dozunun 300 katı) adrenal feokromositomalar insidansında istatistiksel olarak anlamlı bir artış (p<0.05) gözlemlenmiştir. Önerilen maksimum insan oral dozunun 25 veya 100 katma eş değer oral dozlar uygulanan sıçanlarda benzer farklılıklar gözlemlenmemiştir.

Farelerde ömür boyu oral çalışmada; 5 veya 50 mg/kg/gün’de değil ancak 500 mg/kg/gün’de (önerilen maksimum insan oral dozunun 500 katı) dişi farelerde iyi huylu ve kötü huylu pulmoner tümör, iyi huylu uterin polip ve meme adenokarsinomu insidansında istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) artışlar gerçekleşmiştir. Dişi farelerde gerçekleştirilen ve post-mortem incelemelerin rahim ve akciğerlerle sınırlı olduğu, takip eden bir çalışmada, 500 mg/kg/gün’de yine pulmoner tümör insidansında istatistiksel olarak anlamlı artış gözlemlenmiştir.

Meme adenokarsinomu ortaya çıkışındakia artış, 5 veya 50 mg/kg/gün dozunda değil 500 mg/kg/gün dozunda timolol uygulanan dişi farelerde ortaya çıkan serum prolaktindeki artışlarla ilişkilendirilmiştir. Kemirgenlerdeki artmış meme adenokarsinomu insidansı, serum prolaktini arttıran diğer çok sayıda terapötik ajanın uygulanmasıyla ilişkilendirilmiştir ancak insanlarda, serum prolaktin seviyeleriyle meme tümörleri arasında bir korelasyon kurulmamıştır. Ayrıca; önerilen maksimum insan oral dozu, 60 mg’a kadar oral dozlarda timolol maleat alan erişkin insan dişi deneklerde, serum prolaktinde klinik olarak anlamlı değişiklikler gerçekleşmemiştir.

Timolol maleat, mikroçekirdek testinde ve sitojenik deneyde (800 mg/kg’a kadar olan dozlarda) in vivo (fare) ve neoplastik hücre transformasyon deneyinde (100 mcg/ml’ye kadar) in vitro değerlendirildiğinde mutajenik potansiyelden yoksundu. Ames testlerinde, uygulanan timololün en yüksek konsantrasyonları 5,000 veya 10,000 mcg/plaka, kalan üç suşta değil ancak, test suşu TAlOO’de (yedi kopya deneyi) gözlemlenen, revertantlardaki istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) yükselmelerle ilişkilendirilmiştir. Test suşu TA100 ile gerçekleştirilen deneyde, ne tutarlı bir doz-yanıt ilişkisi gözlemlenmiş ne de revertantları kontrol eden testin oranı 2’ye ulaşmıştır. 2 oranı, genellikle, pozitif Ames testi için bir kriter olarak görülmektedir.

Sıçanlarda gerçekleştirilen üreme ve fertilite çalışmalarında, önerilen maksimum insan oral dozunun 150 katma varan dozlarda erkek veya dişi fertilitesi üzerinde hiçbir advers etki görülmemiştir.

Mide Kanseri Mide Kanseri Mide kanseri genellikle mideyi tümüyle kaplayan ve mukus üretmekle görevli hücrelerde başlar. Bu kanser tipine adenokarsinom denir. Yüksek Tansiyon Yüksek Tansiyon Hipertansiyon sürekli anormal derecede yüksek olan kan basıncıdır. Tansiyon atardamarlarınızdaki kanın basıncıdır.