REXENA 50 mg 60 kapsül Farmakolojik Özellikler
Sanovel İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.
[ 30 December 1899 ]
Sanovel İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.
[ 30 December 1899 ]
Farmakoterapötik grup: Diğer antiinflamatuvar ve antiromatizmal nonsteroidal ajanlar ATC kodu: M01AX21
In vitro çalışmalar diaserein ve aktif metaboliti rheinin, interlökin-ip (IL-ip) gibi pro-inflamatuvar, pro-katabolik sitokinlerin üretimini ve aktivitesini inhibe ettiğini göstermiştir. İnterlökin ip, kıkırdak yıkımında, sinoviyal enflamasyonda ve subkondral kemiğin yeniden şekillenmesinde rol alan, sitokinlerin, siklooksijenazın, prostoglandinlerin, nitrik oksidin ve matriks metalloproteinazlannın da dahil olduğu pek çok pro-inflamatuvar faktörün yapımını tetikleme özelliği ile inflamasyonda ve kıkırdak yıkımında önemli bir role sahiptir.
Aynı zamanda, in vitro olarak diasereinin, IL-ip varlığında bile transformik büyüme faktörü-P(TGF-P) gibi kıkırdak büyüme faktörlerinin yapımını stimüle ettiği görülmüştür. In vitro çalışmalar diasereinin, proteoglikanlar, glikozaminoglikanlar ve hiyaluronik asit gibi kıkırdak matriksi komponentlerinin sentezini uyardığını göstermiştir. Farklı hayvan modellerinde yapılan osteoartrit çalışmaları diasereinin, tedavi yapılmayan osteoartrit kontrollerine göre osteoartritte kıkırdak kaybını sürekli olarak azalttığını göstermiştir.
2-8 ay süren randomize edilmiş klinik çalışmalar diasereinin osteoartritin semptomlarını (ağrı ve eklem fonksiyonları) düzeltmekte etkili olduğunu kanıtlamıştır. Bu çalışmalar başlangıç etkisinin geç ortaya çıktığını (2-4 hafta), belirgin etkinin 4-6 hafta sonra alındığını ve bu etkinin tedavi kesildikten en az 3 ay sonraya kadar devam ettiğini göstermiştir. Diaserein prostaglandin sentezini inhibe etmediği için non-steroidal anti-inflamatuvar ilaçlarla alındığında dahi gastroduodonal toksisiteye neden olmaz. Bu nedenle tedavinin ilk ayında non-steroidal anti-inflamatuvar ilaçlar gibi çabuk etki eden bir ilaçla birlikte reçete edilebilir.
Diasereinin kıkırdak degradasyonundaki uzun dönem tedavi etkinliğini gözlemlemek için kalça osteoartritli 507 hastada 3 yıllık, çift kör, plasebo kontrollü çalışma yapılmış, etkinlik için radyografi kullanılarak eklem aralığı daralması (JSN) ölçülmüştür. Hastalar 3 yıl boyunca ya (2x50 mg günde) diaserein ya da plasebo almıştır. Sonuçlar göstermektedir ki tedavi edilen hastalardan (ITT) diaserein verilenlerin %50,7’sinde plasebo verilenlerin (p=0,036) %60,4’ünde eklem aralığı daralmasında radyolojik ilerleme olmuştur. Özet olarak; sonuçlar göstermiştir ki diaserein ile tedavi edilen grupta radyografık ilerleme önemli ölçüde daha az ve daha geç görülür. Bu, her iki popülasyon çalışmasında gözlenmiştir (ITT ve tamamlayıcı popülasyonda).
Genel özellikler
Oral alımdan sonra diaserein sistemik dolaşıma geçmeden önce deasetillenir ve absorbe edilir, metabolize olur ve rhein ve konjugatları olarak vücuttan atılır. Tüm farmakokinetik bilgiler bu aktif maddeye göre alınır.
Emilim:
Diaserein oral olarak alındıktan sonra birinci hepatik geçişe uğrar ve tamamen rheine deasetillenir. Diasereinin tek 100 rng’hk dozu alındıktan sonra doruk plazma değeri (Cmaks) 8-10 pg/ml serbest rheindir. Aç, sağlıklı gönüllülere verildikten sonra Tmaks değerleri 1,8-2,0 saattir. Standart bir yemekle beraber alınması absorpsiyon prosesinde gecikme sağlar ve TmaksT uzatır, bu da daha yüksek bir biyoyararlılık sağlar (AUC’de %25 civarında artış). Bu yüzden, ilacı yemekle beraber almak uygundur.
Dağılım:
Konjuge olmamış rheinin neredeyse tamamı (%99’dan fazlası) çoğu albümin olmak üzere plazma proteinlerine bağlanır ve terapötik konsantrasyonlarda sıklıkla kullanılan ilaçlarla yer değiştirmez.
Kararlı durumda ortalama dağılım hacmi (Vss/F) yaklaşık 17,1 litredir.
Biyotransformasvon:
Diaserein, başlıca pre-sistematik olarak çok hızlı rheine metabolize olur ve her canlı türünde farklı biçimlere konjuge olur.
Eliminasvon:
Plazma yarılanma süresi (tı/2), yaklaşık 5-7 saattir.
Dışarı atılımı asıl olarak böbreklerden rhein ve rhein konjugatları (glukorin ve sulfuronid) şeklindedir ve bunlar idrar renginin koyulaşmasına neden olur. 50-100 rng’hk dozun oral alınmasından sonra toplam disereinin yaklaşık %50’si idrardan rhein ve çoğunlukla (%90’dan fazlası) rheinin sülfo- ve gluko- konjuge formları olarak atılır.
Doğrusallık/Doğrusal Olmayan Durum
50-200 mg arasında diserein kullanılarak yapılmış linearite serbest ve total rhein için Cmaks ve AUC, verilen dozlarla orantılıdır.
Hastalardaki karakteristik özellikler
Ilımlı ya da orta hepatik yetmezliği olan sirozlu hastalarda aynı yaştaki sağlıklı referans gruba oranla plazma ve idrar konsantrasyon sonuçlarından elde edilen rheinin farmakokinetik parametrelerinde istatistiksel olarak belirgin değişiklikler gözlenmemiştir. Sonuç olarak, bu hastalarda diaserein dozunu azaltmak gerekli değildir. Buna rağmen, şiddetli hepatik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda diaserein kullanımı kontrendikedir (bkz 4.2 ve 4.3). Diğer yandan, sağlıklı ve renal yetmezliği olan hastaların karşılaştırılması gösteriyor ki şiddetli renal yetmezliği olanlarda (kreatin klerensi 30 ml/dk’dan az) rheinin renal klerensinde bir azalma ile beraber AUC ve terminal yarılanma-ömrü (tı/2) çok anlamlı bir artış gösterir. Sonuç olarak, diasereinin günlük dozu bu tip hastalarda %50 düşürülmelidir. Orta düzey renal yetmezliği olan hastalarda günlük doz değiştirilmemesi tavsiye edilir (bkz 4.2). Son olarak, yaşlı hastalar genç sağlıklı gönüllülerle karşılaştırıldığında yaşla orantılı olarak AUC ve serbest rheinin terminal yarılanma ömründe (tı/2) artma gözlenmiştir. Buna rağmen, bu bulgularla bu hastalarda önemli doz modifikasyonuna gerek olduğu sonucuna varılmamıştır. Bu nedenle, bölüm 4.2’de de belirtildiği gibi, yaşlı hastalar için verilen doz yetişkinlere verilenle aynıdır.
İlacın kemirgenlere oral olarak verildiği akut toksikoloji çalışmalarında LD50 değeri 2,000 mg/kg’dan daha fazladır. Başlıca klinik belirti di yaredir. Uygulanan dozla doğru orantılı olan laksatif etki, sıçan ve köpeklere tekrarlanan uygulamalardan sonra en sık görülen yan etkidir. Sıçanlarda yapılan çalışmaların sonuçlan diasereinin fertilite veya üreme fonksiyonlannı etkilemediğini kanıtlamıştır. Sıçanlarda, farelerde ve tavşanlarda yapılmış çalışmalar herhangi bir teratojenik veya genotoksisite belirtisi göstermemiştir. Ek olarak maternal toksisiteye sebep olmayan dozlarda diasereinin, doğum sayısına veya yavrunun doğum sonrası gelişimi üzerine herhangi bir etkisi gözlenmemiştir.
Preklinik veriler güvenlilik farmakolojisi, tekrarlanmış doz toksisitesi, genotoksisite, karsinojenik potansiyel, üreme toksisitesi gibi rutin çalışmalara dayanan özel bir risk göstermemiştir.